23 Ocak 2013 Çarşamba

ROL SAVAŞLARI

2 numaralı grupta inanılmaz bir çekişme var. birbirleriyle uğraştıkları yetmezmiş gibi, kaleyi içten fethedebilmek için de kıyasıya yarışıyorlar. önümden arkamdan, kasabın peşindeki aç kediler gibi dolaşıp duruyorlar. bir keyifliyim, bir havalıyım sormayın gitsin. koridorda yürüyorum, peşimde bir ordu... asansöre ilerliyorum, kapılar açılıyor... hatta asansör ben daha varmadan çağırılıp özel olarak bekletiliyor. ben de kasım kasım kasılıp, bıyık altından gülüyorum olan bitene.

-hocam bu akşam bana yemeğe gelin size sarma yaparım
-hocam bana gelin en sevdiğiniz yemeği yaparım
-bize gelin annem çok güzel yemek yapar
-bana gelin hocam yemeğin üzerine masaj bile yaparım

cuma akşamı binadan çıkıp sağanak yağmurla karşılaştığımızda tekliflerin şekli de değişti:
-hocam şemsiyeniz yok mu, ben size vereyim
-hocam ben sizi eve bırakırım
-hocam ne tarafa yürüyeceksiniz, beraber yürüyelim

baktılar ki bir yere gideceğim yok, sevgiliyi beklemem gerekiyor;
-a... hocam ben beklerim sizinle
-yok yok ben beklerim, sen git

en sonunda şahin (şurada bahsettiğim şahin) hepsini kovaladı. sonra da ikimiz sahilde çay içip sevgiliyi bekledik. "sen git haydi, benim yüzümden geç kalma eve" dedim ama dinletemedim. 

anlayacağınız, geçen haftadan beri hayat şahane.

ha... bütün bu rüşvet, yağcılık bana bayıldıklarından değil, başrolleri kapabilmek için. şu rol dağıtma kısmını sene sonuna kadar uzatasım var. prensesler gibiyim valla şu halimle.